Resimler
Nasıl Gidilir?
Başkentimizin eski kent merkezinde bulunan Hamamönü destinasyonu, Türkiye'nin merkezi olan Ankara'nın saklı kent merkezinde olması nedeniyle ulaşım avantajına sahiptir. Havaalanı transfer bürosu, şehirlerarası otobüs terminali ve taksi ile 10-15 dakikalık mesafededir.
Hakkında
"İyileştirilmiş Fiziksel Mekanlar" temalı EDEN 2011 yarışmasının Ulusal Destinasyonudur.
Hamamönü, Ankara’nın henüz başkent olmadığı ve hızla büyüyerek Türkiye’nin en kalabalık kentlerinden birisi haline gelmediği yılların çok öncesine giden bir tarihi olan, şehrin en eski yerleşim yeri ve çekirdeğini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz bölgesi. Yakın zamanlarda Altındağ Belediyesi’nin çabaları neticesinde, ödüle layık görülmüş restorasyon ve sokak sağlıklaştırma projeleri ile yeni bir çehre kazanarak hem yerli hem de yabancı turistlerin Ankara’da en çok ziyaret ettikleri yer olmayı başarmış. Hamamönü’nün tarihi dokusu içerisinde kahvaltınızı yapabileceğiniz, farklı yörelere ait lezzetleri tadabileceğiniz ve dostlarınızla hoşça vakit geçirebileceğiniz çok sayıda restoran, kafe ve pastane mevcut. Ankara’nın merkezi diyebileceğimiz bir noktada yer almasına rağmen kentin kalabalığı ve gürültüsünden tamamen uzak olması dolayısıyla kültürel ve tarihi doku içerisinde yer alan mekânlarıyla koşuşturmadan kaçarak sakin bir yer arayanların da gözdesi.
Hamamönü, bir bütün olarak Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının mahalle ve yapılar ölçeğinde şehircilik anlayışını, aynı zamanda mimari özelliklerini yansıtan ve bu özelliği ile eski Ankara’nın bir örneğini ortaya koyarak tarihin yaşanabileceği bir mekân. Tarihi dokusu, dinginliği ve insanlarının sıcakkanlılığı ile bu büyük şehrin içine adeta gizlenmiş saklı bir cennet hissi uyandıran Hamamönü önemli kültürel değerlere sahip. Bir bütün olarak Osmanlı kentini ziyaret ettiğiniz hissi uyandıracak derecede başarılı bir biçimde yenileştirilmiş sokak dokusuyla birlikte yeniden canlandırılan bu örneklerin arasında ilk sırayı 19. yüzyıl sivil mimarisini en iyi şekilde yansıtan evleri alıyor. Bunların dışında tüm mahalleye de ismini veren Karacabey Hamamı, Taceddin Sultan Camisi, Hacı Musa Camisi’ni de başta gelen kültürel değerlerin arasında saymamız gerekiyor.
Hamamönü’nü ilgi çekici bir hale getiren önemli özelliklerinden birisi de ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’un Türkiye’nin ulusal marşı olan İstiklal Marşı’nı yazdığı evin burada yer alıyor olması. Karacabey Hamamı’nın yanında bulunan Mehmet Akif Ersoy Parkı içerisinde, kültür evi haline getirilmiş bu evi ziyaret edebilirsiniz. Sahip olduğu anıtlarla Osmanlı dokusunu yansıtmasının yanında bu örneğin de gösterdiği üzere Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli rolü olan kişilerin 1920’li yıllarda bu mahallede yaşamış olması Hamamönü’nü Cumhuriyet’in kuruluş değerlerini de bünyesinde barındıran bir yerleşim haline getiriyor.
Ankara’ya kısa bir süreliğine gelmiş ve bu kentin tarihi dokusunu yaşamak isteyenler, bunun dışında Ankara’da yaşayan ve şehrin kalabalığından kaçmak isteyenler için en güzel seçeneği sunan Hamamönü’nü yılın her döneminde gezilebilecek bir yer. Ancak özellikle ziyaret edilmesini tavsiye ettiğimiz zamanlar, şenliklerle daha fazla keyfini çıkartabileceğiniz Ramazan ayları.
Türkiye’nin başkenti Ankara, başkent olduktan sonra gelişmiş bir kent gibi görünse de aslında geçmişi çok parlak olan, Türkiye Cumhuriyeti’nden önce de başkentlik görevleri üstlenmiş ve stratejik konumu nedeniyle de önemini devamlı korumuş bir yer. Bu durumun başlıca nedeni Anadolu’nun merkezi bir noktasında yer alan konumu.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye giden yolların kesişme noktasında yer alan Ankara’nın ticari yollar üzerindeki rolü ve dolayısıyla stratejik önemi Asur Ticaret Kolonileri Dönemi gibi erken tarihlerden itibaren başlamış ve yine antik çağların en önemli yollarından olan, Lidya başkenti Sardes’tan Mezopotamya’daki Susa Kenti’ne kadar giden Kral Yolu üzerinde yer almıştır. Frigler, Galatlar, Roma ve Bizans dönemlerinde sürekli yerleşim görmüş olan Ankara’nın misafir ettiği en ünlü kişilerden biri tüm dünyayı ele geçirme amacıyla yola çıkan Büyük İskender’dir. Kışı burada geçiren Büyük İskender’in, Gordion’da yer alan ve çözmeyi başaran kişinin tüm dünyayı ele geçireceğine inanılan düğümü kılıcıyla kesmesi kendisi ile ilgili anlatılan en bilindik hikâyelerden birisidir. Osmanlı Dönemi’nde de tiftik keçisinden elde edilen sof üretimiyle öne çıkan Ankara yine İpek Yolu üzerindeki konumuyla Osmanlı İmparatorluğu???nun önemli ticari kentlerinden birisi olmuştur. Osmanlı’nın genel çöküşüyle paralel bir gerileme içine girmişse de Cumhuriyet’in kabulü ile birlikte yeni bir çehreye bürünmüş ve bir kez daha başkent olarak hızla gelişmiş ve Türkiye’nin ikinci büyük metropolü haline gelerek günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.
Hamamönü, Ankara’nın en eski yerleşim yerlerinin görüldüğü noktasında yer alıyor. Ankara’nın tarihçesini öğrenmek istiyorsanız ilk olarak bu kentin uzun tarihinde yer eden tüm uygarlıkların izlerini bıraktığı Ankara Kalesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Ankara manzarasında önemli bir yeri olan ve gezilerdeki ilk ziyaret noktasını meydana getiren Ankara Kalesi genel olarak düz bir arazi yapısına sahip Ankara’nın en dik tepesine inşa edilmiş ve Ankara tarihinden gelip geçen her uygarlık tarafından kullanılmış. Bunu kalenin surlarındaki kitabelerden de anlayabilmek mümkün. Ankara’nın sembollerinden olan ve kentin birçok noktasından görülebilen kalenin ilk yapım dönemi M.Ö. 3. yüzyılda Ankara’ya gelerek burayı başkent yapan Galatların bir kolu olan Tektogaslar’a uzanıyor. Kenti Galatlardan alan Romalılar ve ardından gelen Bizanslılar, Selçuklular, Haçlılar ve Osmanlılar da kalenin sonraki hâkimleri olarak gerekli gördükleri oranda değişiklikler yapmışlar ve kale de günümüzdeki şekline kavuşmuştur. Aslında iç ve dış olmak üzere iki surdan oluşan kalenin dış surları çok iyi durumda günümüze gelememiş olsa da iç surlar tüm azametiyle halen ayakta. Başlıbaşına Ankara tarihini yansıtan kalenin içinde ise bazılarının tarihçesi 17. yüzyıla kadar giden Ankara evlerini, Ankara’nın ibadete açık en eski dini yapısı olan 1178 tarihli Alaaddin Camisi’ni ziyaret edebilir ve binlerce yıl öncesinin askerleri gibi surların üzerine çıkarak kaleden tamamına yakın bir kısmı görülebilen Ankara manzarasını da seyredebilirsiniz.
Ankara Kalesi civarı aynı zamanda Osmanlı Dönemi’nde Ankara ticaretinin merkeziydi. Bu yüzden kale çevresinde görülen Osmanlı Dönemi eserlerinin bir çoğu ticari yapılar. Bu yapılara günümüzde yeni bir işlev verilmiş durumda ve kullanımları da devam ediyor.
Dünyanın en önemli müzelerinden olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi aslında Osmanlı Dönemi’ne ait ve yaklaşık 600 yaşındaki Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteni’nin düzenlenmesiyle yeni bir işleve bürünen bir yer. Müze adını aldığı Anadolu’nun her köşesinden edinilen nadide eserlerle dolu ve uygarlıklar beşiği Anadolu hakkında zengin bilgiler edinilmesini sağlıyor. Bu yönüyle de Anadolu’nun adeta bir özeti.
Yapılan düzenlemelerle yeni bir soluk kazanan tek yapı burası değil. Yine Ankara Kalesi’nin altında yer alan ve Osmanlı şehir içi hanlarının klasik bir örneği olan 1522 tarihli Çengel Han günümüzde Rahmi M. Koç Müzesi olarak hizmet veriyor. Genel olarak modern çağlara ayrılmış olan müzede iletişim ve ulaşım tarihiyle ilgili birçok alet ve malzemeyi görebilmek mümkün. Zaman zaman farklı sergilere ev sahipliği yapan müzede yemek yenilecek bir mekân da mevcut.
Çengel Han’ın yakınlarında yer alan ve 18. yüzyıla tarihlendirilen Pirinç Han antikacıların ve el sanatı ürünleri satılan mağazaların bir arada olduğu bir yer. Orta avlusundaki kafe Ankara Kalesi’ne gelindiğinde ziyaret edilip gözlemeleri yenilen ve tarihi bir mekânda hoş sohbetler edilen bir mekan. Avlu çevresindeki han odaları ise hediyelik eşya satan dükkânlar olarak hizmet veriyor.
Samanpazarı olarak adlandırılan hanların ve müzelerin bir arada yer aldığı bu bölge Ankara’nın en önemli turistik yeri olduğu için hediyelik eşyalar, antikalar satan dükkânlarla dolu. Bu dükkânlardan bazıları restorasyonlarla hayat bulmuş ve yeni işlevler kazandırılmış Osmanlı Dönemi eski Ankara evleri. Evlerden bazıları da restoran ve kafe olarak hizmet vererek yaşatılıyor. Evler, hanlar ve kalenin bir arada görülebildiğini düşündüğümüzde bir açık hava müzesi olarak adlandırılmayı en çok hak eden yerlerden birisinin burası olduğunu söyleyebilmemiz mümkün.
Kale ile birlikte kalenin çevresi de, Ankara’nın en eski yerleşim izlerinin takip edilebildiği yerleri. Yapılan kazılarda özellikle Roma Dönemi’ne ışık tutan kalıntılar ortaya çıkartılmış durumda ve bu dönemde Ankara’nın oldukça önemli bir yerleşim yeri olduğu da kanıtlanıyor. Bu kalıntılar hızla gelişen kentlerin paylaştığı ortak kaderle çoğu yerde binaların arasında kaybolmuş durumda. Bununla birlikte yer yer de olsa Roma Dönemi izlerinin görülebileceği yer Ankara Kalesi’nden dolambaçlı ve dik bir yokuştan inilebilecek Ulus. Kaleden inerken sağınızda surların dibinde görebileceğiniz kazı alanında ortaya çıkartılan kalıntılar bu dönemin izlerinin ilk örneği.
3. yüzyılın başlarına tarihlendirilen Roma Hamamı kalıntıları ise Çankırı Caddesi üzerinde yer alıyor. Isıtma sistemleri, ocakları ve servis kısımları ile ortaya çıkartılmış olan hamamın kapladığı alan anıtsal bir örnek olduğunu ortaya koyuyor. Hamamın avlusunda Ankara’da toplanan Roma Dönemi yazıtları da sergileniyor.
Bunlar Ankara’nın yıllarca gizli kalıp kazılarla ortaya çıkartılan kısımları. Roma Dönemi’ni aydınlatan en önemli iki anıt ise halen ayakta. Bunlardan ilki duvarlarında yer alan ve imparator Augustus’un yaptığı işleri anlatan kitabesiyle Roma tarihine de ışık tutan Augustus Tapınağı. Tapınak Bizans Dönemi’nde de kilise olarak hizmet vermiştir. 15. yüzyılın başlarında ise bitişiğine Hacı Bayram Camisi inşa edilmiştir. Camiye ismini veren ve Anadolu tarihinde ??nemli bir yeri olan Hacı Bayram’ın türbesi de burada. Yani bu alanın kutsallığı farklı dinlerce de olsa sürekli olarak devam ettirilmiş.
362 yılında İmparator Julien’in Ankara’yı ziyareti anısına dikildiği düşünülen ve adını da bu imparatordan alan Julien Sütunu yine Ulus’ta Valilik binasının yakınlarında yer aldığından ve binaların arasında da olsa kendini gösterdiğinden kolaylıkla bulabileceğiniz bir diğer Roma Dönemi anıtı.
Ulus, Cumhuriyet tarihi açısından çok önemli. Ankara’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına doğru yitirmeye başadığı önemi ve yaşadığı felaketlerin neden olduğu bozulmadan sonra yeniden canlandırıldığı ve ilk kamu binalarının da yapıldığı yeri burası. Cumhuriyetin ilk yıllarına tanıklık etmiş ve II. TBMM olarak hizmet vermiş olan bina 1981 yılından beri Cumhuriyet Müzesi olarak kullanılıyor. Müzede başta Atatürk’e ait olmak üzere Cumhuriyet’in ilk dönemlerine ait belgeler, fotoğraflar ve kişisel eşyalar sergileniyor. Müzenin en ilgi çekici yerlerinden birisi de balmumu heykellerle canlandırılmış meclis oturumu kısmı. Bu binanın iki bina üstündeki I. TBMM binası da günümüzde Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak hizmet veriyor.
Anadolu el sanatlarını, folklorunu öğrenmek isteyenlerin ziyaret edebileceği ve Anadolu’nun her yerinden geleneksel Türk sanatı örneklerinin görülebileceği Ankara’nın önemli müzelerinden bir diğeri olan Ankara Etnografya Müzesi’ne gidebilmek içinse Ankara tarihinin adeta bir özetini sunan Ulus’tan Sıhhiye yönüne doğru ilerlemeniz gerekiyor.
Ankara’nın en önemli sembolü olan anıt ise modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir. Atatürk’e ait özel eşyaların sergilendiği Atatürk Müzesi, Türkiye’nin farklı yerlerinden ve çeşitli ülkelerden getirilen fidanlarla oluşturulmuş Barış Parkı ile Aslanlı Yol, Tören Meydanı ve Mozole halinde üç bölümden oluşan Anıt Bloku’ndan meydana gelen Anıtkabir’i dünyanın gördüğü en önemli liderlerden Atatürk’ü ve kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyet’inin dayandığı ilkeleri daha iyi öğrenmek isteyenlerin mutlaka ziyaret etmesi gerekiyor.